Ankara’da faaliyette bulunan ve “ Düşünceye Özgürlük
Girişimi “adıyla kendini tanıtan bir grubun 18 Mayıs 2019 günü Kızılay’da sözde
“ Pontus Rum / Helen Soykırımının 100. Yılı “
iddiasıyla bir etkinlik düzenleyeceği hususu kamuoyuna yansımış
bulunmaktadır.
Barış
yanlısı ve savaş karşıtı bir etkinlik olarak sunulan bu faaliyetin Yunan
Devleti ile diğer Türkiye karşıtı ülke
ve kuruluşların günden güne yoğunlaşan ve Türkiye’nin egemenlik haklarına,
toprak ve nüfus bütünlüğü ile
milletlerarası hukuktan doğan her
seviyedeki haklarına karşı ileri sürdükleri mesnetsiz ve asılsız “soykırım
iddiaları” nı meşrulaştırma çabasının bir parçası olduğu açıktır.
Tarihi bir
gerçektir ki, Anadolu’yu hedef alan ve Osmanlı’nın son döneminde özellikle ABD’li misyonerlerin
teşvikiyle başlayan “Pontusçuluk” faaliyetleri, Birinci Dünya
Savaşı sırasında Rus işgaline uğrayan Trabzon ve çevresinde yoğunlaşmış, mütareke sürecinde ise
hem Yunan ve İngiliz kuvvetleri,
hem de İstanbul’daki Rum Patrikhanesi Pontus Çetelerine yoğun biçimde
destek sağlamışlardır.
Milletimizin Cihan
Harbinde pek çok cephede her türlü yokluk ve imkansızlıklar içinde savaştığı bir dönemde ve devamında mütareke
ve İstiklal Harbi sürecinde yabancı ülkelere ve
işgal kuvvetlerine güvenerek hareket eden Pontus Çeteleri bölgede bir “ Pontus Devleti ” kurma hevesine
kapılmışlar, Karadeniz Bölgemizde
eskiden bu yana çoğunlukta olan Müslüman Türk halkının nüfus varlığını şiddet
yoluyla eritmeye yönelik toplu katliamlara girişmişlerdir. Pontus çetelerinin
bu faaliyetleri ülkemiz açısından ciddi bir sorun haline gelmiştir.
Bu
bağlamda Lozan Barış Görüşmelerinde azınlıklar konusu öncelikle müzakere
edilerek 30 Ocak 1923’te imzalanan “ Türk ve Yunan Halklarının Mübadelesine
İlişkin Sözleşme “ ile Batı Trakya haricinde yaşayan Müslüman-Türk nüfusun zorunlu olarak Türkiye’ye, İstanbul haricinde
yaşayan Rum nüfusun ise zorunlu olarak Yunanistan’a gitmesi hüküm altına
alınmıştır. Mübadele sürecine ilişkin bazı anlaşmazlık konuları ise iki ülke arasındaki 1930 antlaşmasıyla giderilmiş ve İstanbul’dakiler hariç olmak
üzere Rumların ülkemiz topraklarındaki fiili, mülki ve hukuki varlığı tamamen
son bulmuştur.
Durum bu
merkezde olduğu halde Yunan Hükümeti ve yandaşı kuruluşlar tarafından zaman zaman gündeme taşınan “
Pontus Soykırımı” iddialarıyla ülkemiz Dünya kamuoyunda köşeye sıkıştırılmak
istenmekte ve ülkemizdeki bazı çevreler bu faaliyetlere destek
olmaktadırlar. Bu bağlamda Yunan
Parlamentosunun 1994 yılında toplanarak
19 Mayıs gününü “Pontus Soykırımını Anma Günü “ olarak kabul etmesi ve
gün olarak seçilen tarihin Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Milli
Mücadeleyi başlatmak üzere Samsun’a çıktığı güne denk getirilmesi anlamlıdır.
Yunan
Hükümetinin desteği ile yürütülen bu faaliyetlerde Ermeni Diasporasının ortaya
attığı asılsız “ Ermeni Soykırımı” iddialarına ilişkin süreç taklit edilmekte,
Yunanlılar ve Rumlar Ermeni tezlerine destek verirken , Ermeniler de “ Pontus
Soykırımı “ yalanına destek olarak kamuoyu oluşturmaya çalışmaktadırlar.
Böylelikle
Osmanlı’nın son dönemleriyle birlikte İstiklal Harbi sürecimiz ve
Cumhuriyetimizin kuruluş süreci de hedef alınarak Türk Milletinin direnci kırılmak istenmekte, uluslararası
camiadan dışlanarak yalnızlığa itilmesi hedeflenmektedir. Nihai hedef ise
ülkemizin parçalanması ve bir kısım topraklarımızın koparılmasıdır.
Açıkladığımız bu gerçekler bağlamında baktığımızda; Ankara’da yapılacağı
ilan edilen toplantının Yunan tezlerine hizmet ettiği ve sözde soykırım
iddialarına meşruiyet kazandırmaya yönelen
propaganda sürecinin bir parçası
olduğu kesindir. 19 Mayıs 1919’da başlayan Milli Mücadelemizin 100.
yılında büyük bir cüretkarlıkla yapılmak istenen bu toplantıyı şiddetle kınıyor
ve kamuoyunu gerekli duyarlılığı göstermeye davet ediyoruz.
Türkiye
Cumhuriyetinin başkentinde Türkiye’den toprak koparmayı hedefleyen bir
stratejinin parçası durumundaki bir toplantının söz ve ifade hürriyeti ile
açıklanması da asla mümkün değildir. Ülkemizin her yönüyle kuşatıldığı ve
çembere alındığı bir süreçte başkentimizde
bu tür bir toplantının düzenlenmek istenmesindeki cüreti ve zamanlamayı da iyi
okumak gerekir.
Yozgat
Barosu, toplumsal ayrışma ve
kamplaşmanın had safhaya vardığı bir
dönemde yaşanan bu gelişmeye karşı uyarı görevini yapmakta ve tarihe not
düşmektedir. Siyasi arenadaki tüm aktörlerimiz süreci ve gelişmeleri iyi
okuyarak, milletimizin beklentisi doğrultusunda
milli birlik anlayışı içinde hareket etmelidir. Milletimizi bölecek / ayrıştıracak söylemlerden
vazgeçilmeli, hukukun üstünlüğü ve demokratik değerlere bağlılık temelinde
milletimizin kucaklaşması ve kardeşliği sağlanmalıdır. Derinleşen ayrışma ve
kutuplaşma ile ülkemize yönelik tehditlerin daha da büyüyeceği unutulmamalıdır.
Kamuoyuna saygıyla sunarız